MEZOPOTAMYA ATEŞİ
Karacadağ tepesinde yanan bir ateşti aşk
Öylesine uzak öylesine sıcak ve yasak
Uzun yolların savaş yıllarından yaralar taşımaktaydı adam
Öylesine tutsak öylesine cesur ve çorak
Uzun beyaz saçları vardı kadının
Yılların içinden kaybettiği gözlerden
Öylesine kırılgan, öylesine narin ve çelik
Ve biliyordu adam
O yeşil su akarsa el değmemiş gönlüne
Bahçesinde anasının mor sümbülleri yeniden açacak
Ve biliyordu kadın akarsa o gönüle
Bir daha eskisi gibi olmayacak
Aşk yasaktı bu topraklarda
Aşk düzeni bozandı
Aşk ihanetti iktidar savaşlarına
Biliyordu adam gözlerine her baktığında
Hiç böyle sevilmediğini
Ve biliyordu kadın o gözlere her baktığında
Hiç böyle esirgenmediğini
Karacadağ tepesinde yanan bir ateşti aşk
Sönmüş lavları yeniden sıçratmaya hazırlanan
Öylesine havada öylesine tutulası
Hazırdı patlamaya
Çelikten prangaları vardı adamın
Öylesine geçmişten öylesine geleceğe
O’ nu bağlayan verilmiş sözlere
İpektendi bileğindeki zincirler kadının
Öylesine sabırla örülmüş
Öylesine narin ve kopamaz
Biliyordu, biliyordu ikisi de
Mezopotamya topraklarında
Dengeler bozulamaz
Ama ah Karacadağ tepesinde yanan bir ateşti aşk
Karacadağ tepesinde durdular
Birbirlerine baktılar
Anladılar ve sustular
Çözdü başındaki yeşil yazmayı kadın
Anasından kalan
Dağılan beyaz uzun saçlarına aldırmadan
Uzattı hiç konuşmadan
Babasından kalan köstekli saati çıkardı adam
Uzattı hiç konuşmadan
Uzandı elini öptü kadın
Bir damla yaş akıtarak
Kaldırdı alnından öptü adam
Gözyaşını saklayarak….
Karacadağ tepesinde yanamayan bir ateşti aşk
Yine sönmeye mahkum
Yine yüzyıllarca
Ağıtlar yakılacak
Hasret havada asılı kalacak
Aşkları zılgıtlarla anlatılacak
15.09.2019 / Şanlıurfa
Mezopotamya Prensesi
F. Yonca AYAS